Matematik
bir çok disiplinin birleşmesidir. Euclides Geometrisi, Cebir, Grup
Teorisi, Analiz, Reel Analiz, Karmaşık Analiz, Olasılık, Fonksiyonel
Analiz, Diferansiyel Denklemler, Euclides-dışı Geometri ve daha nice
disiplinlerin ortak özelliği, tanımsız kavramların kabulü ile başlıyor
olmalarıdır. Sonrasında gelen bütün kavramlar başlangıçta kabul
edilenler üzerinde tanımlanırlar. Örneğin nokta Euclides geometrisinde
pozitif tam sayı, cebirde ise tanımsız kavramdır.
Matematik
sadece özenle geliştirilmiş bilimsel bir teori olmayıp, aynı zamanda
modern bilimin de temeli olmuştur. Bilimde bir teorinin gerçekten
bilimsel olmasını belirleyen ölçütlerden biri matematik kullanımıdır.
Matematiğin soyutluğu bir çok insanı korkutur ve uzaklaştırır. İşin
ilginci soyut oluş, insanlar tarafından gözlenip aşıklamada zorluk
cekişte bir numaralı kurtarıcıdır. B.Russell "Matematik sadece doğruyu
söylemekle kalmaz aynı zamanda onun güzelliğini de ortaya çıkartır" der
[1]. Matematikteki ahenk veya düzen kimi zaman bazı filozoflara, bilim
adamlarına bir resmin renk ahengini, bir müziğin duruluğunu anımsatır.
Kimisi bunun karşısında hayranlığını, sevinç ve heyecanını gizleyemez.
Her ne kadar başlangıçta matematik doğayı ve insanları ilgilendiren
problemlerin çözümü olsa da, matematikçiler matematiği bu alanından
alıp, bilinçlerinde oluşan problemlere kavramsal çözümler düşünsel
eylemine dönüştürürler. Örneğin Geometri, ilk önce alan hesaplanması ve
astronomik çalışmalardaki yıldızların yeri ve hareketlerinin gozlenmesi
ile başlamıştır. Olasılık kumar oyunlarında kazanma hırsına kesinliğin
nasıl maledileceği ile başlamıştır. Ama bugün bu dallara baktığımızda
başlangıçta yarattığımız bu disiplinlerin artık kontrolümüzden çıkıp
kendi içinde kendi problemlerini yaratıp onların soyut çözümleri ile
uğraştığını görürüz. Bilim içinde üretilmiş problemlerin toplum ve
doğadaki problemlerin çözümü ile ilgili olabileceği gibi, hiç bir ilgisi
de olmaya bilir demek ki. Onun öz kaynaklarından biri belki de temeli,
matematiğin bilim adamına verdiği haz duygusunun ölçütünün olmamasıdır.
Tarih
içinde bilimlere bakıldığında, soyut matematikte bir konu ortaya
çıktıktan sonra, zaman içinde bunun başka bir bilim dalında
uygulandığına tanık oluyoruz. Veya matematikteki bir problem fiziksel
bir olayı açıklamakla ortaya çıksa bile bu problem başka bilim
dallarında farklı olayları açıklamak için de kullanılır. Örneğin
olasılık artik kumarbazların ihtiyaçlarından çok fizikçi ve
matematikçilerin işini görür.
Bir
çok bilim dalı, matematiğin dilini kullanır. Ama bu dil bizim bildiğimiz
diğer dillerden elbet çok farklıdır, daha sınırlı ve daha katıdır.
Diğer
bilimler ile matematik arasındaki temel farklılıklar düşünce
sistemlerinde ve ispat-açıklama yöntemlerindedir. Birincisinde olgusal
içerik bulunur, yani gözlemin sonucundaki açıklama yeterli olur.
Matematiksel düşüncede ise kavramsallık vardır, yani "gözlenen olayı
olgusal açıklama yerine ilişkileri teorem olarak ispatlama" [2].
Matematiksel oluşta açıklık ve kesinlik vardır. Doğruluk şüphe götürmez
kuru gerçektir. İspat yapılmadığı sürece genelleme yapılmaz. "Her çift
sayı iki asal sayının toplamı olarak yazılabilir" hipotezini çürütür tek
bir örnek bulunamamış olunsa bile bu yönde bir genelleme yapılmaz.
Matematikçiler kanıt toplamaktan çok ispata yönelirler.
Gelişim
kaynakları, yaratıcı imge ve sezgilerini, mantıksal yapısını
gelecekteki yazılarımda daha ayrıntılı vereceğim matematikselliğin öznel
düşünce etkinliklerindeki farklı yaklaşımlarının doğal kaynağı
MATEMATİK FELSEFESİ'ni aşağıda ana temaları ile sunmaya çalışacağım.
MATEMATİK FELSEFESİNE GİRİŞ
Matematik
felsefesi denildiğinde konu bir çoğunuza belki soğuk ya da anlamsız
geliyordur. Oysa konu büyüleyici ve çekici. Bu yazının hedefi bazı
okuyucuları büyülemekten çok, çekiciliğin etki alanına insanları
toparlayıp neden sonuç ilişkilerinde bilginin kaynağını ve matematiğin
temelini sorgulama biçimleri üzerinde birlikte düşünmek.
Soyut
matematik daima rasyonel düşüncenin doruğundadır. Matematiksel sonuçlar
sayılar teorisinden geometrik şekillere, küme teorisinden fonksiyonel
analizin karmaşık yapısına kadar doğruluğun bükülmez en sert örneklerini
oluştururlar. Kimi zaman kavramlar çok basit ve sadedir, ama yine de
her insan beyni bu doğrulukla barışık değildir. Benim kaygım ya da tasam
barışı sağlamak, bağnazlığı bozguna uğratmak. Kaygım düşün ufuklarımızı
ÖZGÜR kıldırmanın yöntem ve biçimlerini sorgulamamız üzerine.
Matematik
entellektüel yaşantımızın içine girdi mi, modern, ileriye dönük
değişimlere açık bir toplumun şekillenmesinde en temel görevi üstlenir.
Amacım elbet matematiği bir yana, bilimi bir yana koymak değil, bunu
yaptığımızda anarşi ve terör girer günlük yaşama. Bilimi anlamak da
mümkün olmaz. Rasyonel düşüncede matematik ve bilim birlikte
üretkendirler. Bir köprünün inşasından tutun da, internet bağlantılarına
kadar yaşamın her yerinde esrarengiz güçlerini birlikte sergilerler.
Yaşamda matematiğin değerini sorguladığınızda karşınızda matematik
felsefesini bulursunuz. Sonlu insanın sonsuzluk ile nasıl oynadığını,
matematiği nasıl yarattığını düşündükçe karşımıza yine matematik
felsefesi çıkar.
Bütün tutarlılığı
içinde matematiğin degişik bir niteliği vardır ve bu nitelik oldukça
zorludur. Bizi baştan çıkaran matematikteki kesinlik, objektiflik,
matematiksel düzendeki sonuçların estetik zihinsel güzelliğidir.
İnsanoğlunun bu gerçek ile nasıl bir bağlantı kurduğunu kolaya kaçmadan
açıklamamız gerekiyor. Başka bir deyiş ile biçimsel ya da tanımsal
semboller ile oynanması, matematiğin bakış açısına ve platonik dünyasına
kendimizi tam anlamı ile vermemizi gerektirir. Bu işi uzun yıllar önce
temelciler çok iyi yaptılar. Matematiğin nasıl yaratıldığını ince ince
çözümlemeye ve sonra dokumaya uğraştılar.
Matematik
felsefesindeki temel sorunlardan biri geleneksel yapımcı düşüncenin
kavramları ile realistik matematiksel kavramlar arasındaki temel
ayrılıktır.
Realizm matematiksel
kavramlardan bağımsız bir matematiksel evrenin gerçekliğini kabul eder.
Başka bir deyiş ile "realizm: dış dünyanın algı veya bilgimizden
bağımsız var olduğu savını"[2] kabul eder. Başka bir felsefi görüş olan
yapımcılık ("Belli ilkel nesneler (örneğin doğal sayılar) kullanılarak
sonlu adımda inşa edilebilen matematiksel nesneleri yanlızca var veya
anlamlı sayan öğreti" [2] ) ise her hangi bir matematiksel gerçeğin,
matematikçiler tarafından potansiyel bir yapıya uygun hale getirilmiş
olduğunu söyler. İki görüşün de kabul edilebilir yanları olmakla
birlikte kendi içlerinde karşılaştıkları ciddi problemleri vardır.
Bugün
matematik felsefesi artık felsefe içinde kendi başına bir dal haline
gelmiştir. Varlık bilimi ve metafizik gözönüne alındığında bu felsefe
dalının doğal gerçeğin özü ile, temel ile ilgili olduğu anlaşılır. Bu
konuda tipik bir soru şöyledir: Soyut nesneler var mıdır? Benzer bir
soru da şu olabilir: Uzayda var olan bütün nesneler soyut mudur? Var
olan somut parçacıkların tümü gerçekten yer-zaman ilintisi içinde mi
mevcuttur? Şimdi bu sorulara yanıtlar ne olabilir? Eğer realist görüş
matematiğe doğru bakıyorsa, evet soyut nesneler denilen MATEMATİKSEL
NESNELER vardır. Yok yanlış ise o zaman bütün nesneler zamana aittir,
yani dünyevidir, bu da olsa olsa yapımcı görüşün yanıtı olabilir.
Matematiksel
konuşmada anlam ve gerçeğin analizi esastır. Çekiciliğin ve
esrarengizliğin perdesi böyle aralanır. Perdeyi aralayanlar farklı
yöntemlere başvururlar. Bilim felsefesi gözönüne alındığında, eğer
yapımcılığın verdiği yanıt doğru olsaydı o zaman iyi bir bilgi kuramı
anlaksal bir iç eylem olarak matematik için bir açıklama oluştururdu.
Diğer yandan eğer realizm bir bilgi felsefesi tarafından uzlaştırılırsa
onun matematiksel sezginin özel bir yeteneği ile ya da matematiksel
dünyanın algısı ile bir bilgi sağlaması gerekirdi. Realizm, matematiğin
bir açıklaması olarak, matematiksel dillerin kuramsal bir model olarak
yorumlanmasını düzenler ve genelde anlambilim kuramını geliştirir.
Matematikteki yapımcılık, anlamları açıklamada daha hesapçıldır;
anlambilimi geliştirirken bir yandan da doğabilim ve dilbilim ile
bağlantılar kurar.
Matematik
felsefesi, matematiğe getirilen felsefi açıklama, Platon ve
Pyhtagoras'ların döneminden bugüne kadar gelmiş olup felsefe içinde
önemli bir yere sahiptir. Matematik felsefesi kusursuz bir disiplin
olmakla birlikte müthiş bir değiştirme gücüne de sahiptir. Kuhn'a göre
bu değiştirme gücü "devrimcidir, köktendir, yeni bir olgunun
yaratılışıdır". 19. yüzyıl sonlarında matematik felsefesinin temel
sorusu 'Matematiğin temeli nedir?' şeklindeydi. Bu soruyu cevaplamak
üzere geliştirilen düşün disiplinleri çağ içinde köklü değişimlere neden
olurlar. Cevapların birinde temeller matematiksel mantık disiplini ile
açıklanır. Bu görüş Cantor'un sonsuzlar analizinde, Frege'nin sayılar
analizinde, Russel ve Whilehead'ın büyük eserleri Principia
Mathematica'da netleşir. Matematik felsefesi temellerin sorgulanmasıdır.
Zira birbiri ile çatışan kuramlara değer biçme, rekabetler arasında
hüküm verme felsefenin işlerinden biridir. O dönemde bu hükmün aracı
mantıktır.
Diğer yandan son
tartışmalarda matematiğe temelci yaklaşımlardaki yetersizlikler
vurgulanır. Matematiksel kuramların yapısında güçlü bir sınırlama olduğu
ileri sürülür. Eğer yüzyıl önceki durum ile kıyaslanırsa doğru
temellere çok yakınlaşmış olduğumuz söylenemez. Aynı temel tartışma ve
itirazlar hala üst düzeyde sürdürülmekteler. Bununla birlikte yakın
zamanın analizlerinde, temelciliğin aşikar sayılan anahtar
varsayımlarının bugün hiç de öyle olmadığı ileri sürülmektedir. Ancak
temeller üzerine yapılan tartışmalar ilk heyecanını ve gücünü yitirmiş
görünüyor. Tartışmalar matematik felsefesinin gündelik kavramlarından
uzaklaşıyor, el değmemiş bölgede tek başına haykıran sesin etki
alanındaki tartışmanın değeri vurgulanıyor. Zaman temelcilerden sonra
gelenlerindir şimdi. Matematik felsefesi ancak matematikçiler ve onun
kullanıcılarının üzerinde yoğunlaştıkları konuları yeniden sorgulamaya
başladıkları zaman yeniden canlanacaktır. Eğer matematiğe önyargısız
bakarsak, sınırlılığın zincirlerini kırabiliriz. Temelciler tarafından
ihmal edilen biçimsel olmayan ispatlar, tarihsel gelişim, matematiksel
hataların olabilirliliği, matematikçiler arasındaki iletişim,
matematiksel yorum ve açiklamalar, modern matematik de bilgisayarların
kullanımı vb. birçok nitelikler çıkarımlarda temel etken olur.
Temelciler asıl pratiği temel aldıkları için biçimsel ispatların
sağlanmasında, kümeler hakkındaki keşiflerde ve diğer temel kavramlarda
matematiksel etkinliği esas tutmuş, geri kalan herşeyi üst yapı olarak
yorumlamışlardır.
Matematik
felsefesinde tartışmaların odak noktasını oluşturan temelcilik üzerinde
bilim adamları ve matematikçiler yaklaşık yüz yıl harcadılar. Öyle ki
Matematiksel Mantık üzerindeki tartışmalarda da temel dört mantık okulu
ortaya çıkmıştır.
1) Platoncular (Realistler - Gerçekçiler)
2) Mantıkçılar - Temelciler
3) Biçimciler - Tanımcılar (Formalistler)
4) Sezgiciler - İnşacılar - Yapımcılar
2) Mantıkçılar - Temelciler
3) Biçimciler - Tanımcılar (Formalistler)
4) Sezgiciler - İnşacılar - Yapımcılar
Doğrusu
bu okullararası kavgalar oldukça değerlidir. Ama uzun süren tartışmalar
bir döngüye tıkanıp kalınca, kimi düşün insanları bunun dışına çıkmaya
yöneldiler. Lakatos'tan oldukça etkilenen R.Hersh bunu açık açık dile
getirir; "Bilim adamları hala 20. yüzyılın ilk döneminde başlayan büyük
temel tartışmaların etkisinden kurtulamadı gitti. Mantık okulları
matematiksel çalışmalarda gerekli izi bırakmıştır. Fakat felsefi
programlar için, matematiksel kuramlar için sağlam bir temel kurma
girişimlerinin hepsi kendi yollarında koştular ve artık tükendiler, daha
doğrusu pilleri bitti. Buna rağmen hala tam tanımlanmamış açık olan
yanları var. İlginçliği ve önemi kalmamış temeller üzerine bir calışma
bulduğumda felsefe ile kesinlikle ilgilenmiyorum. O yüzden de kendimi,
matematiksel belirlilik-kesinlik ile doğa hakkındaki belirsizliklerimin
yüzleşme olasılığını ortadan kaldırarak, onlardan mahrum ediyorum." [3]
H.Putnam
ise temelci tartışmalara karşı çıkarken, yeni ürkek seslere dikkat
çeker; "Çok az ürkek ama cesaretli bir iki ses temellere karşı çıkıyor
ve buna ihtiyaç olmadığını söylüyor. Ve ben dikkatlerinizi bu ürkek
seslere çekmek istiyorum. Matematiğin belirsizlik, temellerin de bir
kriz içine düştüğünü sanmıyorum. Aslına bakarsanız matematiğin
temellerinin olduğuna ya da ona ihtiyaç olduğuna inanmıyorum. Kuşkusuz
çeşitli sistem yapımcılarının düşüncesi bana içsel problemlermiş gibi
geliyor. Bu sistemler entellektüellik gibi ilginçtir. Sistemler üzerine
yapılan araştırma ve tartışmalar kuşkusuz devam edecektir, etmelidir de.
Ama ben sizi matematik felsefesinin değişik sistemlerine inandırmak
istiyorum (bunu hiç süphem yok beceremeyeceğim ama yine de
deneyeceğim)." [4]
Felsefeciler
temelci düşünceye pek düşkündürler: 'Bilginin temeli', 'Fiziğin temeli',
'Matematiğin temeli' gibi. Temeller hakkındaki sıradan bir spekülasyon
kuşkusuz akla uygunluğun yaratıcı sürecindeki bir disiplin tarafından
dikkate alınmaz. Eğer bir disiplin kriz yaşıyorsa, o zaman felsefi
spekülasyon özünde kuvvetlendiricidir. Ondokuzuncu yüzyıl
matematikçileri böylesi bir krizi yaşarlar. Dönemin düşünürleri
Euclidian olmayan geometriyi özümlemeye, geometriyi analiz ve
aritmetikten ayırmaya, kalkülüsü belirli bir temele oturtmaya,
sonsuzluğu özümlemeye, kümelerin genel yapısını keşfetmeye ve
paradokslardan uzak durmaya calışırlar. Bu çalışmalardan elde edilen
bilgi birikimi, gelişimler ve etkileşimler zengindir. Hantal olan
bilgilerden arınma, karmaşıklığı basitleştirme girişimleri, bulunan
sonuçların temel kavram ya da ilkelere indirgenmesi, onlara açıklık
kazandırılması bugünün kuşağına devredilen en büyük mirastır.
Matematiksel kavram ve ilkelere ulaşım yorucudur, kimi zaman insan
bocalar, sonuca ulaşamamanın bunalımını yaşar, ama zorlu ve bilinçli
çalışma kişiyi bilinç altında meşgul eden ilkeyi sonunda gün ışığına,
bilinç düzeyine ulaştırır. Böylesi bir değişim döneminin ürünü Gottlob
Frege temelciliğin en büyük mimarlarından biridir. Ölümünden sonra
büyüklüğü anlaşılan gelmiş geçmiş büyük matematikçilerden biri olan
Frege'nin temel eserleri şunlardır:
1) Begriffsschriff (1879) - Formüllerin dili ve aritmetik modelleri
2) Die Grundlogen der Arithmetik (1884) - Matematiksel mantık ve sayılar üzerine temel kavramlar
3) Grundgesetze der Arithmetik,I, II (1893) - Aritmetiğin temel kuralları
2) Die Grundlogen der Arithmetik (1884) - Matematiksel mantık ve sayılar üzerine temel kavramlar
3) Grundgesetze der Arithmetik,I, II (1893) - Aritmetiğin temel kuralları
Değişken,
Küme, Bağıntı, Fonksiyon ve Nicelikler gibi kavramlara mantıksal
açıklık getiren Frege, onları aksiyomatik bir yapı içine oturtur.
Değişkenlere tanımsız sayıların isimi gibi bakılıp, sonsuzluk fikri
sonsuzluk sembolüne tıkanıp kalmış ve elemanı sembolü ile kapsam sembolü
karıştırılır iken o bunlara kesinlik getirmiştir. Fregenin ölümünden
sonra taraftarları (öğrencileri) ve ondan etkilenmiş olan
matematikçiler, mantıkçılar, felsefeciler çok olmuştur. Çalışmaları
Cantor, Dedekind, Zermelo, Peano, Russel ve Hilbert tarafından
tamamlanmıştır. Matematiksel mantık disiplini ileriye götürülür. Temelci
yaklaşımlar doğrudan matematiksel deneyleri etkiler, temellere teorik
felsefi bir tanim kazandırılır. Frege'nin çalışmaları bir çok bilim
adamını büyülerken o zamanlar genç bir öğrenci olan B.Russel, o güne
kadar kimsenin bir araya basit sade bir dil ile getiremediği Fregen'nin
temeller üzerine çalışmasını basıma hazırlandığı bir dönemde, kibar ve
ince bir dille Frege'nin kurduğu sistemin geçersiz olduğunu yazar.
Frege'nin mantıksal sonuç ve gerçek kavramlar üzerine sorgusu ile
başlayan tartışma B. Russel ile daha üst bir boyuta sıçrar. Temeller
üzerine gelişen bu tartışmalarda temelciler kendi içlerinde de farklı
farklı düşünmeye başlar ama ortak görüş matematiğin mantıkla özdeş
olduğudur.
Cantor matematiğin özünde
zengin bir özgürlüğün olduğunun altını çizer. Onun vurguladığı bu
özgürlük inşa etme, varsayımlar oluşturma özgürlüğüdür. Formalizm bu
görüşe ayrı bir yaklaşım daha getirir; matematiğin insan zekası ürünü
olduğu ve matematiksel nesnelerin sanal nitelikleri olduğunu ileri
sürer. Platoncular ise matematiğin bizden bağımsızlığını varsayar ve
kendine has yasaları olduğunu söylerler. Sezgiciler matematiğin insan
zekası ürünü olduğu iddiası ile Platonculara karşı çıkarlar. Onlara göre
ispatlanamayan bir şey doğru değildir.
Matematiksel
gerçeklik ve düşünme yapısı incelendiğinde, matematiksel nesnelerin
gizemli özellikleri ve bunların büyük zeka uğraşıları sonucunda ispatı
göz önüne alındığında MATEMATİĞİN BİR FELSEFİ DÜŞÜNCE sistemi içine
sığdırılamayacak kadar sonsuz bir zenginliğe sahip olduğu görülür.
K.Popper'in üç dünyasından üçüncüsüne tekabül eden matematiği gelin
birlikte inceliyelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder