Matematiğin
konusu nedir? Matematiğin uğraş konusu olan soyut nesnelerin kaynağı
nedir? Sorularına verilen cevaplar matematik tarihi boyunca çeşitlilik
arz etmiştir. Bununla birlikte verilen cevaplar üç ana felsefi görüş
altında toplanabilir. Platonizm, Konstrüktivizm, Formalizm diğer
adlarıyla Realizm, Yapımcılık(İnşacılık), Nominalizm. Platonizm,
Konstrüktivizm ve Formalizmin çeşitli versiyonları arasında ince
ayrımlar yapmayı gerekli görmüyoruz. Bu felsefi görüşlerin her birini
birkaç cümleyle açıklamak yeterli olacaktır.
Platonistler
matematiksel nesneleri, bizim kurduğumuz şeyler olarak değil ezeli ve
ebedi olarak ideal ve zamandan bağımsız var olan şeyler olarak kabul
ederler. Biz matematiksel nesneleri yaratmayız yalnızca zaten orada
olanı keşfederiz. Matematikçilerin zihinlerince kavranmış ve kavranacak
olan herhangi bir karmaşıklık derecesindeki sonsuzluklarda buna
dâhildir. Realizm, soyut nesneleri somut nesneler gibi gerçekliğin bir
parçası sayar. Platoncu realizmde sayı türünden soyut nesneler, olgusal
dünya ile nedensel ilişkisi olmayan, varlığı düşüncemizden bağımsız
yetkin “form” ya da “idea”lardır. Bunlara ilişkin bilgimiz algıdan
değil, aklın daha önce “idealar dünyası” nda kazanmış olduğu deneyimden
kaynaklanır. Örneğin,
sayısı
Platonculara göre, “evrensel” bir nesne olarak sürgit var olmuştur.
Matematikçinin onu bilmesi bir gözlem ya da araştırmanın sonucu değil,
bir çağrışım, hatırlama ya da iç kavrayışın sonucudur.

Platonculuktan
ayrılan modern realizmde sayı, bir tür “gözlem”le doğada bulduğumuz,
varlığı bizden bağımsız bir nesnedir. Ünlü Matematikçi ve Filozof
Bertrand Russel realist döneminde bu görüşü açık bir dille ortaya
koymuştur: “Aritmetik, kolomb’un Amerika’yı keşfi anlamında bir
keşiftir. O nasıl Kızılderilileri yaratmadıysa, biz de sayıları yaratmış
değiliz… Bir şey var olduğu için düşünülebilir; var olma düşünülmüş
olmanın sonucu değil, ön-koşuludur” demektedir.
Matematikte
realizmi paylaşanlar arasında G. H. Hardy ve Kurt Gödel gibi seçkin
matematikçiler de vardır. Hardy, Platon’dan günümüze değin pek çok ünlü
filozofla paylaştığını söylediği görüşünü şöyle belirtmektedir: “Benim
için ve sanırım çoğu matematikçiler için, ‘matematiksel gerçek’ diye
tanımlayacağım başka bir gerçek vardır… Benim inancıma göre, Matematiksel
gerçeklik bizim dışımızdadır; bizim işlevimiz onu bulup çıkarmak ya da
gözlemektir; İspatladığımızı veya tumturaklı sözlerle yarattığımızı
söylediğimiz teoremler; gözlemlerimizden çıkardığımız sonuçlardan
ibarettir.
Hardy
gibi Gödel de matematiksel nesnelerin algılandığı savındadır:
“Matematiksel sezgi türünden algılamayı duyusal algılamadan daha az
güvenilir saymak için hiçbir neden görmüyorum… Küme kuramındaki
paradoksların matematik için yarattığı sıkıntının duyumsal yanılgıların
fizik için yarattığı sıkıntıdan daha fazla olduğu söylenemez.
Matematiksel sezgi verilerini, duyu organlarımızla ulaştığımız nesnelere
ilişkin değildir diye, Kant’ın ileri sürdüğü gibi, salt öznel saymak
yanlıştır. Tam tersine bu verileri de nesnel dünyanın bir parçası
sayabiliriz.”
Konstrüktivistler
doğal sayıları daha basit bir kavrama indirgenmesi gerekli ve mümkün
olmayan ve bütün matematiksel kavramların kuruluşunda temel alınması
gereken, matematiğin temel verisi olarak kabul ederler. Konstrüktivizm,
birbirine tümüyle ters düşen realizm ile nominalizm arasında yer alan
görüş. Konstrüktivizm açısından soyut nesneler ne realistlerin
savundukları gibi bizden bağımsız, doğada( ya da ‘idealar’ dünyasında)
var olan nesnelerdir; ne de nominalistlerin ileri sürdükleri gibi
yalnızca birer isimden ibarettir. Soyut nesneler insan zekâsının çevre
ile olan sürekli etkileşimi içinde oluşturduğu betimleyici ya da
açıklayıcı kavramlardır.
Tüm
kavramlar gibi matematiksel kavramların da kökeni empirik
yaşantımızdadır. Örneğin, sayı yaşantımıza giren çokluk ve büyüklükleri
belirleme aracı olarak oluşturulmuştur. Doğada sayılar değil sayılabilen
çokluklar vardır. Ölçmek ihtiyacı insanoğlunun nicel kavramlar
oluşturmaya zorlamıştır. Nitekim sayılar, sayılabilen nesneler üzerinde
yürütülen sayma işleminin bir ürünüdür.
Formalistler
ise ne konstrüktivistlerin sınırlamalarını ne de Platoncu teolojiyi
kabul eder. Formaliste göre tek mesele oyunun kurallarıdır. Yani bir
formülü diğerine çevirmekte kullanılan çıkarsama kurallarıdır. Bu
formüllerin sahip olduğu “herhangi” bir anlam, bu meselenin ötesine
geçer ve “matematik-dışıdır”. Nominalizm, soyut nesneleri gerçeklikten
yoksun birer isim ya da düpedüz sözcük sayan görüş. Nominalizm, Platoncu
ontolojiye bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Nominalist için evren
yalnızca tikel somut nesnelerden oluşmuştur; soyut ya da “evrensel”
denen nesneler yoktur. Örneğin, 5 diye bir nesne yoktur; 5 parmak, 5 ev,
5 koyun vardır. Oysa realistin gözünde, sözünü ettiğimiz tikel somut
nesneler “evrensel” 5’in gözlemlenen birer örneğidir.
Nominalizm,
metafizikten kaçanlar için taşıdığı tüm çekiciliğe karşın yetersiz
dahası yüzeysel bir öğreti olmaktan ileri geçmemiştir. Öyle ki, bu
görüşe uyulursa, ne matematikte ne de empirik bilimlerde ilerlemeye
olanak kalmaz; çünkü matematikte soyut nesnelerden, bilimde ise kuramsal
nesnelerden söz etmeksizin ilerlemek şöyle dursun, konuşmak bile
olanaksızdır.
Oysa
Platoncu ontolojiye düşme korkusu soyut nesneleri yadsımak için
zorlayıcı bir neden olmamalıdır. Soyut nesneleri kavram olarak kullanmak
Platoncu ontolojiye düşmeyi gerektirmediği gibi, empirist yaklaşıma da
aykırı değildir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder